Bor savaşları konusuna geçmeden önce şu günlerde ekranlarda (TV izlemesem de) Rusya-Ukrayna savaş haberlerini izliyoruz. Bana kalırsa meslek, şehir, kadın-erkek, çoluk-çocuk, genç-yaşlı fark etmeksizin biz insanların her yönden yani -biyolojik, psikolojik, ve ekonomik olarak- verdiği yaşam savaşı içinde olduğumuz gerçeğidir. En başta sağlıklı yaşamın ne denli önemli olduğunu anladık. Sonrasında korku-baskı-hasret üçgeninde sıkışan bizler ara ara bizleri buluşturan böyle platformlar sayesinde birbirimizi bulur olduk. Öyleyse yeni gelenler için “Hoş geldiniz” ve yazılarımı okuyan Sen Sevgili Okuyucum sana da sıcacık bir “Merhaba.”
İnsan olarak hepimizin son dönemleri oldukça stresli ve can sıkıcı geçmekte. Farkındayım. Çünkü hepimiz hemen hemen aynıyız. Ortak şeylere üzülmekte ve yeri gelince aynı şeylere gülmekteyiz. O yüzden birlik ve beraberlik içinde hareket ederek ne olursa olsun bu günlerin üstesinden geleceğimize dair inancım büyük. Bugün belki de bilmediğiniz bir savaştan bahsedeceğim. “Ulusların sağlığı, zenginliklerinden daha kıymetlidir.” demiş Will Durant. Adam ne güzel söylemiş valla. Hadi başlayalım.
Sağlığımızı Kim Engelliyor?!

Dünya Sağlık Örgütü’nü çok araştırdım. Bazı yönlerden olmasaydı dediğim bir örgüt inanın. İnsan “sağlığı” ile mi “sağlıksızlığı” ile mi uğraşıyorlar anlamıyorum! Sağlığımızı kim engelliyor derken aklıma geliverdi. Konumuz Dünya Sağlık Örgütü olmasa da dolaylı yoldan etkisini yazmaya karar verdim.
Eti Maden İşletmeleri’nin Haziran 2004 tarihli bir makalesini okudum. Yazılanlar bugünü anlamak adına çok önemli. Niye derseniz az sonra anlayacaksınız. Bu konu çok önemli çünkü.
Türkiye’de bor üretilmeye başlandığından itibaren dünyanın en kaliteli “bor”una sahip olduğumuzu dost düşman herkes biliyor. 1950’ li yıllarda bor çıkarılan yerlerde özellikle yabancı ülkelerin bir takım söylemleri sonucu bor ve sağlık konusu ülkemizde araştırılmış. Bence iyi olmuş. Çünkü Dünya Sağlık Örgütü borun “insan sağlığına ve üremeye olumsuz etkileri” olduğunu söyleyerek içme suyundaki bor seviyesinin 1 mg B/L’den 0,3 mg B/L’ye düşürülmesi için 1991 yılında bir çalışma başlatıp, 1993 yılında da yayımlamış. Bu kararı gerekçe gösteren Avrupa Birliği de, deterjanlarda kullanılan borun azaltılması ve giderek tamamen yasaklanması hususunda üyelerine bağlayıcı bir yönetmelik çıkarma girişiminde bulunmuş.
Bu durum ülkemizin, uzun vadede madencilik ihracatını olumsuz etkileyecek olması nedeniyle, Eti Maden İşletmeleri tarafından bor üretim alanlarına yakın yerleşim yerlerinde, tıp alanındaki bilim adamlarına bilimsel araştırmalar yaptırılmış. Dünya Sağlık Örgütü’nün hiçbir bilimsel bilgi ve belgeye dayandırılmayan bu tezi çürütülerek, içme sularındaki bor limitinin 1 mg B/L seviyesinde kalmasını sağlamak ve böylece dünya bor pazarındaki yerini korumak amacı ile 1995-2001 arası bir dizi proje yürütülmüş, bulunan bulgulara göre borun insan sağlığına ve üremeye olumsuz etkisinin olmadığı sonucuna varılmış. İlgili üniversitelerden alınan nihai raporlar Dünya Sağlık Örgütü’ne gönderilmiş. Bu sonuçlar, Ekim 1997 tarihinde ABD Kaliforniya’da yapılan;
- “Second International Symposium on the Healt Effects of Boron and its Compounds” adlı kongrede davetli olarak katılan proje yürütücüsü Prof. Dr. B. Sıtkı Şaylı tarafından bildiri halinde sunulmuş (İyi ki varmış)
- Exposed Turkish Subpopulations” adıyla bir yayın Reproductive Toxicology Dergisinin 1998 yılı sayısında yayımlanmış.
Daha sonra ülkemizde ve bir çok AB ülkesinde araştırmalar çoğalınca Dünya Sağlık Örgütü içme suyunda bulunmasını istediği 0,3 mg B/L değeri geçici olarak 0,5 mg B/L değere yükseltmek zorunda kalmış. 1995’ten itibaren yürütülen projelerin sonuçları itibariyle, Dünya Sağlık Örgütü’nü borun insan sağlığına olumsuz etkilerinin olmadığına ve içme sularındaki bor limitinin eskisi gibi 1 mg B/L olarak devam ettirilmesini sağlamak amacıyla çalışmalara devam kararı alınmış. Fakat yine de AB’deki bazı ülkeler bor ve bor türevlerinin çevre ve sağlık yönünden risk oluşturduğu ifade edip, bor ve türevlerinin riskli ve tehlikeli malzemeler grubuna alınması için büyük uğraşlar vermişler. Sanırım bir nebze başarmışlar.
Yine DSÖ “Sağlık Bazlı Güvenlik Kılavuzu’nda” günlük bor maruziyetini solunum yoluyla 0,44 mg/gün, içme suyu yoluyla 0,2-0,6 mg/gün ve gastrointestinal sistem (sindirim sistemi) yoluyla 1,2 mg/gün olarak belirlemiştir. Güvenli ve/veya yararlı bor seviyeleri henüz tümüyle açıklanmamakla birlikte, Şaylı ve arkadaşlarının yayınladığı çalışmalarda araştırmacıların “doğal insan bor laboratuvarı” olarak tanımladığı bor açısından zengin bölgelerde günlük en yüksek maruziyetin 6-7 mg/gün seviyesine kadar çıktığı ve bu durumda bile dikkate değer sağlık sorunları olmadığı sonucuna varılmıştır (Şaylı B.S., 2001 ve 1998).
DSÖ henüz insan için “kesin gerekli element” olarak kabul etmese de 1996’da boru “olası gerekli ana element” olarak tanımlamıştır (WHO, 1996).
Vatandaş olarak hangimiz bu makaleleri okuduk ki? Sevgili Öğretmenimize binlerce şükür. “Bor Zehir Mi? Nimet Mi?” Adlı yazımda bahsettiğim gibi o satırlar ve geçmişte Eti Maden mühendislerinin dava süreci aklıma gelmese belki hala bunun farkına varamayacaktım. O yüzden bor ve sağlık alanında çalışmaların daha fazla yapılması, bilinirliğinin artırılması, takip edilmesi benim nazarımda hayati ve ulusal bir meseledir.
Borlu Araba Mucize Mi?

Ha unutmadan dünyada petrol ve mazot fiyatları sürekli artarken Akaryakıt Fiyatları – Benzin ve Mazot – Motorin Litre Fiyatları (haberler.com) ile ilgili bir bilgi daha geçmek istedim. “Şimdi evden bir çorba kaşığı bor alıp arabana koysan, çalıştırsan nasıl olurdu? Borla çalışan arabaları duydun mu? Bor ile çalışan arabaların üretildiği ancak petrol ticaretinden dolayı piyasa sürülmediği söyleniyor?” Sorusuna Prof.Dr.Halil Güler, 2014 yapılan bir görüşmede aynen şunu söylemiş; “Boru enerji malzemesi kılan aslında onun rol aldığı sodyum bor hidrür bileşiğinden gelmektedir. Bu maddeye genelde hidrojen süngeri de denir. Kimyasal bir işlemle yapısındaki hidrojen gazı açığa çıkar ve bu şekilde yanma reaksiyonu ya da yakıt pilleri teknolojisi ile araçlar çalıştırılmaktadır. Bu yöntemin bir diğer avantajı da açığa çıkan atık kimyasal bir işlemle tekrar sodyum bor hidrür bileşiğine geri döndürülmektedir. Bu konuda gerek dünyada gerekse de ülkemizde prototip çalışmalar vardır. Günümüzde petrol hala, diğer yakıtlara göre ekonomik avantajını sürdürdüğü için borun bir enerji kaynağı olarak yaygın kullanımını engellemektedir.”
2022 yılındayız ve hala bor ile arabalarımız çalışmadığına göre? Peki borlu araba mucize mi?
Sahip olduğunuz bedeninize, zihninize, algınıza ve dünyanıza iyi bakın. Haftaya bir sonraki yazımda görüşmek üzere… Hoşçakalın!
Bilmediğimiz çok şey varmış. Emeğine sağlık.
Araştırınca altından daha çok şey çıkıyor. Devamı için gelecek yazılarım takip edilsin.
Oldukça kapsamlı bir yaz olmuş elinize sağlık.
Yatırım dünyasından aşina olduğum, “ters indikator” diye bir kavram vardır. Bazen yatırım kararı verirken, bütün pozitif verileri bir kenara bırakırsin. Herkes kötülüyorsa, satıyorsa, yandık bittik diyorsa, o yatırım aracını alma zamanı gelmiş demektir.
Bor yazıni okurken de aklıma bu geldi. Bu konuda da o kadar sert bir karşı cephe var ki, o kadar komplo teorilerine alet ediliyor ki, insan ister istemez bunun arkasında bir şey olmalı diye düşünmeden kendini alamıyor. 😊
Tekrar eline sağlık, yazılarının devamını bekliyoruz.
Değerli yorumun için teşekkür ediyorum Mesut. Hakikaten okuduğum makaleler gerçekten altında bir şeylerin olduğunu gösteriyor. Aslında Türkiye hak ettiği noktada değil ve birçok cephede savaş veriyoruz (barış içinde yaşadığımızı düşünsek bile). O halde yazmaya devam. En büyük hazinemiz sağlık ve bunun üzerinde dönen dolapların olduğunu unutmayalım.
Sevgilerimle.
Üniversite zamanında bir makalede, işlenmiş 1 tüp bor ithaline karşı 1 ton civarında işlenmemiş bor ihraç ettiğimizi okumuştum. Dikkat çekici bir konu. İnşallah ulusal basına da taşınır bu konu. Çalışmalarınızı ilgiyle takip edeceğim. Başarılar…
Öncelikle değerli yorumun için teşekkür ederim. Bor ülkemiz için çok büyük zenginlik. Bunun farkında olmamız gerekiyor, elimden geldiğince yazılarımla farkındalığı oluşturmaya ve yaymaya çalışacağım. Sizlerin de yazılarımı yayma ve paylaşma konusunda yorumlarınızı istiyorum. Yeni yazılarımda görüşmek dileğiyle…
Sevgilerimle.